BİKO



İnsanlar var…. Köpekler var…. Biliyormusunuz? İnsanımsı köpekler de var….

Aslında her köpeğin hayatı bir kitap olabilir ama kısacık hayatlarında bir insan gibi kahramanlık destanı yazdıran çok nadirdir. Kalplerin kahramanı… Biko’m!!! Benim 15 yıllık en yakın dostumdan bahsediyorum. Böylesi bir şans verdi yaradan bana… Kısacık ömürüyle hayatıma öyle bir dokundu ki….

Biko sadece benim hayatımı kurtarmadı, yüzlerce insanın ve hemcislerinin hayatına dokundu. Hikayesi 6 çocuğa Noel hediyesi olarak alınmakla başladı… Ona zarar verdiler ve ona oyuncak gibi davrandılar ama o ne ısırdı ne de tırmaladı… Ancak, bu kötü muamele ile içine kapandı, yemeden içmeden kesildi! Alan kişi kaptığı gibi yavruyu satıcıya geri götürdü ve o kadar hassas olmayan başka bir yavruyla değiştirmesin istedi… Satıcı fazla uğraşmamak için yavruyu uyutmaya karar verdi. Ama son bir şans tanımak için gazeteye ilan verdi: Satılık kusurlu yavru! Yıl 2005! Bir köpek sahibi olmaya karar vermiştim. Gazetede ilanı gördüm. Anlam veremedim. Kusurlu nedemekti ki? Telefon açıp sordum… Yanıt: Çok hassas, içine kapanık ve yemek yemiyor… Taa yüreğimin derinlerden bir ses: Hiç düşünmeden al dedi… Bu senin köpeğin…Ama ben Houston’daydım yavru ise New York’da… Satıcı ‘farketmez, siz uçuş parasını karşılayın ben gönderirim. Sizden ekstra para falan da istemiyorum’ dedi…

Onu havaalanından aldığım günü hala hatırlıyorum. Beyaz bir tüy yumağı ve üç siyah nokta (gözleri ve burnu). Sevimli bir cockapoo… 3 aylık! Arabayla eve dönerken kucağıma sığınmış titreyen yüreğe iki söz verdim: Seni sonsuza kadar seveceğim, son nefesine kadar seni asla bırakmayacağım! Sonra sordum…. Adın ne olacak? Ne olmalı? O günlerde bir Afrikalı kahraman, Steve Biko’nun hayatı hakkında bir kitap okuyordum… Kişiliği ve başarılarından çok etkilenmiştim. ‘Adın Biko olsun mu’ diye sordum. Kafasını çevirip bana baktı. ‘İşte bu’ dedim. ‘Senin adın bundan sonra Steve Biko!’

Eve vardık. Arabayı parkettim, içeri girdik. Önceden alıp hazırladığım kap köpek maması doluydu. İlk yaptığı şey mamalıktaki tüm mamayı silip süpürmek oldu. Hemen ardından da bahçeye açılan mutfak kapımın koluna bağlamış olduğum sarkan zili çalarak dışarı çıkmak istediğini söylemek…. Çişini yapıp içeriye girdi ve oynamaya başladı. Anlamamıştım…Neredeydi ki bunun kusuru? Çiş terbiyesi bile vardı…

İlk bakışta akıllı sıradan bir köpek yavrusuydu. Ancak önümüzdeki günler zekâdan çok daha fazlasını gösterdi. Köpek eğitim okulu ziyaretlerimizde, Biko her numarayı bir gösterişte öğreniyordu ve asla unutmuyordu. Belki de benim için en gurur verici anlardan biri, bir tazı yarışına katıldığı zamandı. Avrupa’dan gelen birisi olarak hiç de alışkın olmadığım bir yavru tazı yarışındaydık. Sıska tazı köpekleri, yanlarında tüylü müylü şapkalı, süper şık giyimli sahipleri, ellerinde nane likörleri…. Bense üstümde eski bir kot pantolon, beyaz dümdüz bir tişört ve kucağımda pofuduk bir yavru… Tepeden tırnağa süzdüler beni ve Bikoyu. Yanlış yerdesiniz dediler… Gelmiştim bir kere. Bilemedim tazı yarışı olduğunu… Neyse…Öylesine katıldık yarışa. Önde bir araba, arkasına bağlanmış oyuncak bir tavşan sürüklüyor…. Köpekler de peşinden koşuyor.. Birinci gelen şampiyon olacak… Düdük çaldı…Yavru köpeklerimizin bulunduğu kapaklar açıldı ve hepsi tavşanın ardından koşmaya başladı. Benim pufuduk oğlan kulaklarını savura savura bütün o cılız lüks köpekleri geçerek birinci oldu. Hoston Chronicle gazetesinin Pazar eki o hafta sonu bizden bahsediyordu…

Biko hayatımı da kurtardı dedim ya…. Bir gece, 3 silahlı kişi evime girmek üzereyken Biko havlayarak beni uyandırdı. Polisi aradım, 5 dakika sonra kapıdaydılar… İkimiz de kurtulduk…

Hasta çocuğu olan bir arkadaşı ziyarete gittiğimiz bir gün Biko bir insanın nefesini koklayarak ağrı çekip çekmediğini anlayabildiğini gösterdi. Arkadaşım hemşireydi. Bu konuda Bikoyu eğitip eğitmediğimi sordu. Hayır dedim. Doğal bir yetenek olsa gerek… Ertesi gün terapi köpek yetiştirme okuluna götürdük. Bir çocuğun can sıkıntısından mı ağrısı olduğundan mı ağladığını anlayabiliyordu. 2 haftalık kısa bir eğitim sonrası sertifika verdiler. Biko artık kanser hastası 1-3 yaşlarındaki çocuklarla çalışmaya başlamıştı. Neredeyse 100 çocukla çalıştı ve hemşirelere hangi çocuğun neden ağladığını gösterdi. Bu süre zarfında çocuklar Bikomun kulaklarını, burnunu ve dilini çekti bilmeden… Canını yaktılar çok… Ama bir kez bile ısırmadı… Onun birisine ‘dur’ demesi yalamasıydı… Hayatı boyunca canını yakan herkesi yalayarak durdurmaya çalıştı!

Ve bu arada, herhangi bir nedenle kim olursa olsun ona sinirle bağırırsa sebebinin ne olduğunu anlamadığı halde bağıran kişinin yanına gider, başını okşayıncaya kadar o kişin yanından ayrılmazdı… Bir çeşit özür dilerdi bilmediği suçu için…

Çocuklara hizmet ederken para kazandı. Bütün geliri doğrudan ASPCA’ya (barınak köpeklerine) gitti… 723 köpeğin hayatını kurtardı! Uyutulmadılar, yuva buldular…

Biliyormusunuz eşimi bile Biko seçti desem yalan olmaz. Açıkçası, Bryant’dan önce tanıştığı erkeklerden hiç hoşlanmadı ve sessizce yanıma yaklaşıp hırladı herbirine… Birgün Bryant evimize uğradı. Benimle bir şey üzerinde çalışıyordu ve imzalamam için bazı belgeler getirmişti. Biko, akşam yemeğine kalmasını istediğimde tepki vermedi. Akşam yemeğinden sonra Bryant halının üzerine uzandı. Biko hemen geldi ve koltuğunun altına kıvrıldı. Ben bulaşıkları yıkarken ikisi de birbirine sarılmış uyumuştu. O an ikisine de aşık oldum…

Hafta sonları çalışırken NASA’daki ofisime gelmesine izin verilen tek köpek oydu! NASA’dan ayrıldığımda dört yıl benimle Türkiye’ye uçtu ve hasta babama bakmama yardım etti. Babamın yatağının yanını asla terk etmedi ve beni çağırdığında haber verdi.

Ben Türkiyedeyken Bryantla evlendik. Biko düğünümde de oradaydı…Dans pistinde bir köpeğin varlığı herkes tarafından hoş karşılandı…

Evliliğimin ardından ABD’ye geri döndük. Bryantın köpeği Dixie kardeşi oldu ve dörtlü yaşantımıza başladık…

Biko hayatı boyunca insanlara iyi davrandı ama insanlardan aynı dürüstlüğü göremedi. Yürümekte zorluk çekiyordu. Veterinere götürdük. Para uğruna hiç araştırma yapmadan bir ton ameliyatlar önerdiler. Bacağına metal taktılar. Olmamış dediler metali çıkardılar,…. Arka arkaya çok ağır ameliyatlarla bir köpeğin hiç çekemeyeceği kadar acılar çekti… Aylarca halıların üzerine onunla yattım… Ta ki bir Prof. Dr veteriner ‘bacağında hiç biri sorunu yok Bikonun. Bütün ameliyatlar gereksizmiş. Beli ağrıyor bu yavrucağın’ deyinceye kadar…. Sabırla fizik tedaviler yaparak Bikoyu yeniden yürüttük… 35 kiloluk bedeni için her spor çok zordu, ama sevgi dolu kalbini durduracak kadar zor değildi. Hayatı sevdi çünkü bizi sevdi! Yaşama isteğini hiç bırakmadı…

Sonra Houston’u Harvey Kasırgası vurdu. Herşey sular altında kaldı ve evimizi kaybettik. Bryantla birlikte iki köpeğimiz ve köpek mamalarından başka birşey kurtarma girişiminde bulunmadık…. Suların içerisinde sırılsıklam evden kaçtık… Önce bir ay boyunca bir arkadaşımın evinde kaldık ve Biko’nun kedilerle de geçinebildiğini gördük. Daha sonra 2 ay küçük bir otel odasında, her şeyin son derece sınırlı olduğu bir ortamda yaşama nasıl adapte olabildiğini gözledik. Bu süre zarfında sessiz olmasını söylediğimiz için bir kez bile havlamadı! Ondan sonra tamirler yapıldı ve evimize geri döndük. Biko yaşlılık belirtilerini göstermeye başlamıştı. … Bacakları artık onu iyi taşımıyordu, ama hala direniyordu… Gözlerini bazen gözlerime kilitliyor saatlerce bakıyordu… ‘Seni hiç bırakasım yok insan annem’ diyordu sanırım… Zaten gözleriyle o kadar çok şey söylüyordu ki… Bana hiç kimselerin söylemeyeceği kadar sevgi sözleri söylemişti kısacık hayatı boyunca…

Ve artık o hiç aklıma getirmek istemediğim döneme girmiştik. Biko hep sindirim sistemi hassas bir köpekti ama bu sefer çok kötüleşmişti.. Yemeyi içmeyi kesmiş sadece su içiyordu. Her gece Bryant yerde onla yatmaya başlamıştı… Babası onu kollarında içeri ve dışarı taşıyordu… Gözlerindeki acıyı görebiliyorduk. Sanki, “Ben hizmet etmek için buradayım hizmet edilmek için değil!!!” diyordu. Su içmeyi de tamamen bıraktı… Muazzam bir ağrısı vardı. Ve veterinere göre lenfoma oluşmuştuı ve asla daha iyi olmayacaktı. Biko artık gitmeye hazırdı … Ama ben onu bırakmaya hazır değildim !!! Asla! Ama sevgiden çok, insan köpeğime saygı duydum ben… Köpekleri cennete göndermek için evde hizmet veren bir veteriner çağırdık… Başlangıçta hayvanlara kimyasal enjekte ederek uyutmaya çok karşıydım… Düpedüz cinayet değil de neydi? Ancak, çok daha fazla acı çekmeye devam edeceğini ve eğer yapmazsam daha da kötüleşeceğini görebiliyordum… Veterinerlerin ne için geldiğini resmen biliyordu! Bana sokuldu, başını ayaklarımın üzerine koydu… O an kalbimin patlayacağını düşündüm! Sakinleştirici enjekte edildi … ve sonra ikincisi … O sevgi dolu kalbi durdurmak birkaç dakika sürdü … Ağlamamı durduramadım !!! Bebeğim!!! Bikom!!! Kahraman yumağım! Sevginin köpek formda gelmiş hali… Güle güle! Tek küçük parçan kaldı benimle ve benim benim büyük bir parçam seninle gitti… ..

Şimdi kalbimde yaşıyor…

Özgürlük için acı çeken büyük bir adamın adını taşıyan Biko’mun, inanılmaz bir tesadüf olarak George Floyd’un cenaze töreninin yapıldığı, gün, 9 Haziran 2020 de ölümü ne ilginçt… Floyd…Çok fazla acı hisseden, ancak özgürlüğün sembolü haline gelen başka bir insan …

İnsan ya da bir köpek farketmiyor…. Hayatı boyunca acılar çeken ama onurla yaşayan, çok sayıda insanın yüreğine dokunan bir formatta varolmak ne kadar muazzam birşey…..

You may also like...

en_USEnglish